15 Temmuz gecesi.
Nurol Holding’in Başkanı Oğuz Çarmıklı’nın telefonu çalar.
Arayan Ankara’daki zırhlı savaş araçları üreten Nurol Makine A.Ş fabrikasının genel müdürü Engin Aykol’dur.
“Darbe kalkışımına karşı kullanılmak üzere elimizdeki 15 aracımızı istediler, ne yapalım?”
O araçlar 1 gün önce zorlu arazi şartlarında test edildiği için, çiziklerin, bazı ufak tefek sıyrıkların onarımı için fabrikada tutulmaktadır. İki gün sonra Güneydoğu’da kullanılmak üzere belirlenen yörelere gönderilecektir.
Oğuz Çarmıklı bir saniye bile tereddüt etmez “Elbette verin” der.
Ardından da şu uyarıda bulunur:
“İsteyenlerin darbeciler olması ihtimali de var. Devlet güçleri olduğundan emin misin?”
Genel Müdür “Eminim” cevabını verir ve izah eder:
“Dün 15 aracın testlerini ve incelemelerini yapan, kabul onayını veren ekibin subayları aradı. Tanıyorum hepsini. “
Oğuz Çarmıklı noktayı koyar:
“Tamamdır. Allah yardımcıları olsun.”
***
Gerçekten zırhlıların testini yapan, “kabul” onayını veren subaylar -biri hariç- gelir, araçları teslim alırlar.
Darbecilere karşı en duyarlı noktalarda kullanırlar.
***
O gece teslim almaya gelmeyen tek subay ne yazık ki şehit olur.
.......................
Bu olayı neden yazdım.
Anlatayım...
***
PKK’nın hain bombalı araç saldırısıyla aslan gibi komando evlatlarımızı kaybettik.
54’ü de yaralandı.
Bunu yapanları lanetliyorum, planlayanları, alet olanları, arkasındaki güçleri lanetliyorum.
Şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza şifa diliyorum.
........................
PKK’yı elbette lanetliyoruz ama Kayseri’deki bu ciğerlerimizi yakan olaydan sonra çoğumuzun kafasında oluşan soru işaretlerine de değinmekte fayda var.
O aslan gibi vatan evlatlarının bindirildikleri araç neden sıradan bir “halk otobüsü?”
Kayseri’deki komando tugayının PKK hedefinde olduğu “sır” değil.
Hatta “komandolara karşı intikam yemini ettikleri” de biliniyor.
Bir halk otobüsünde silahsız bunca aslanın “zırhlanmış, altı mayına karşı dayanıklı özel otobüslerle” gönderilmeleri gerekmez miydi?
Türkiye’de bu “zırhlama işini çok iyi yapan hatta TSK’ya verilenlerin yanı sıra” başka ülkelerin silahlı kuvvetlerine de ihracat yapan, uzmanlaşmış, kendi teknolojilerini geliştirmiş güçlü firmalarımız var.
“Türkiye savaş sanayii” gerçekten güçlendi.
***
Amacım eleştiri değil.
Tugay komutanının ve diğer subaylarının da yüreklerine ateş düştüğüne eminim.
Onların da ciğerleri yanıyordur.
Onlara da başsağlığı diliyorum.
Satırlarım “yapıcı” ve “katkı” amaçlıdır.
Sadece komando tugayı değil yurt sathında bütün garnizonlar, polis yerleşkeleri bu bölücü terör örgütünün hedefi.
***
Uluslararası hukukta “terör örgütü” için üzerinde tam olarak birleşilmiş bir tanım hâlâ yok.
Ama “sivil halkı vurmayan, sadece devlet güçlerini hedef alan” örgütleri “silahlı siyaset güçleri” olarak görmek gibi bir “ölçüt” taraftar buluyor.
O nedenle de PKK “askere, polise, devlet kurumlarına” saldırılarını üstleniyor.
“Sivillerin de öldürüldüğü, yaralandığı” saldırılarını ise kendi “alt” örgütü olan “TAK” eylemi olarak duyuruyor.
***
Elinde silah dağda bayırda göreve çıktığında Mehmetçiğin, polis güçlerinin ne zırhlıya, ne korumaya ihtiyaçları var.
Kahramanca çarpışıyor, vatan hizmetini başarıyla yapıyorlar.
Ama...
Onlar -belki- birkaç gün sonra yeniden dağlardaki göreve gönderilmeden önce “çarşı iznine -silahsız- çıkarlarken iyi korunmaları gerekir.”
Vergilerimiz onlara da helaldir.