05.06.2008 - 17:37 | Son Güncellenme:
NTV türban tartışmasının gelişimini şöyle özetledi...
Her şey Başbakan’ın İspanya’da “Velev ki siyasi simge olsun...” sözleriyle başladı. Çene altı bağlamadan Meydan Larousse’daki türban tarifine ve nihayet AK Parti’ye kapatma davasına ilerleyen süreç, sert tartışmalarla geçti. 6 aylık dönemden satırbaşları şöyle...
Haberin devamı
Başbakan Tayyip Erdoğan, Ocak ayında gittiği İspanya’da, yabancı işadamı ve basın mensuplarının sorusu üzerine “Türban velev ki siyasi simge olsun, dünyanın hangi yerinde siyasi simge yasaklanmıştır” dedi. Türkiye’de geniş yankı uyandıran bu sözlere, MHP’nin anında “Yeni anayasa ile çözümü destekleriz” cevabı vermesiyle dönüşü olmayan bir yola girildi.
MHP DESTEĞİYLE “DAMDAN DÜŞTÜ”
MHP’nin sürpriz desteğini İspanya’da öğrenen Başbakan, Türkiye’ye dönerken şaşkınlığını “damdan düşerek bu alana geldikleri” ifadesiyle açık etti; ama “Yeni anayasayı beklemeye de gerek yok. Bir cümleyle çözeriz” iddiasıyla karşılık verdi.
AK Parti ve MHP kurmayları, müzakereler sonunda “Konu, yükseköğretimde kanayan bir yaradır. İki parti tarafından da hak ve özgürlükler açısından değerlendirilmektedir” açıklamasıyla anlaşmayı kamuoyuna duyurdular.
BAŞSAVCIDAN BİLDİRİYLE ‘KAPATMA’ UYARISI
AK Parti ve MHP’li 348 milletvekilinin imzasıyla Meclis Başkanlığı’na sunulan teklif, Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10 ve “Eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi” başlıklı 42. maddelerinde değişiklik öngörüyordu. Ayrıca YÖK Kanunu’nun Ek 17. maddesine “Hiç kimse başının örtülü olması sebebiyle yükseköğrenim hakkından yoksun bırakılamaz ve bu yönde uygulama ve düzenleme yapılamaz. Ancak başın örtülmesi, kişinin yüzü açık ve kimliğinin tanınmasına imkan verecek ve çene altından bağlanacak şekilde olması gerekir” ifadesi eklenecekti.
İki partinin anlaşmasına ilk tepki Yargıtay Başsavcısı’ndan geldi. Bir bildiri yayınlayan Başsavcı, türban düzenlemesi Meclis’ten geçerse, AK Parti’ye kapatma davası açacağının da işaretini verdi. Ardından Danıştay Başkanlığı bir bildiri yayınlayarak “Simgeleri yasaklamak üniversitelerin hakkı” diyerek, rektörlere yol gösterdi.
ÇENE ALTI BAĞLAMA: FİYONK MU, İĞNE Mİ?
Anayasa’daki türban serbestisinin, üniversitelerle sınırlı kalmayacağı, kamu görevlilerine de türban hakkı doğacağı tartışmalarıyla birlikte, “çene altı bağlama” modelleri tartışılma açıldı. Çene altında fiyonk mu yapılacak, yoksa iğneyle mi tutturulacak, önden mi yoksa arkadan mı bağlanacak soruları, modacılardan yasal tarife uygun model gösterileri başladı. Türban serbestisi konusunda bölünen hukukçular ve rektörler, çene aldı bağlama formülüne karşı ise “Üniversitelerin kapısında bir görevli duracak ve örtülerin nasıl bağlandığını mı kontrol edecek” diyerek birleştiler.
ERDOĞAN’DAN MEYDAN LAROUSSE’A GÖRE SAVUNMA
AK Parti formülü “Anneanne modeli” olarak tanımlıyordu; muhalifler ise düpedüz “türban” olduğunda ısrar ediyordu. CHP lideri Deniz Baykal’ın tavrına Erdoğan, lügatten yanıtlarla açıklık getirdi:
“...Önce bu ansiklopedileri aç. Türban nedir? Baş örtüsü nedir? Bunu iyi öğren. Eğer buna fırsatı yoksa ben burada kendisine okuyayım. Belki o da şu anda dinliyordur. Bu fırsatı kaçırmamasında fayda var diye düşünüyorum. Bakınız, Meydan Larousse’a göre: Moda deyimi, her çeşit yumuşak kumaştan kenarsız kadın başlığı, Türkçesi tülbent, Fransızcası türban. Yine Meydan Larousse’da başörtüsü: Kadınların saçlarını kapamak için başlarına örttükleri işlemeli veya düz eşarp. Bunları ben söylemiyorum Meydan Larousse söylüyor. Türk Dil Kurumu ve Dil Derneği sözlüklerine göre, türban, ince kumaştan yapılmış başı sıkıca kavrayan bir başörtüsüdür. Başörtüsü ise kadınların saçlarını örtmek için kullandıkları örtü, eşarp... Ayrıca Oxford İngilizce Sözlük ve Britanica İngilizce’yle paralel Vikipedi’ye göre ise türban, Farsça tülbent kökenli, Türkçe tülbent, Fransızca’ya türban olarak geçmiş. Türkçe’de tülbent veya başörtüsü anlamlarında kullanılır. Türban genellikle pamuklu veya ipek kumaştan yapılmış, başa veya fes, kavuk gibi iç şapkanın üzerine sarılan uzun başörtüsüdür. Özet etimolojik kökenine bakıldığında türbanın Fransızca olduğu, Türkçe’de tülbent dendiği görülür. Eşarp, tülbent ve başörtüsü, kumaş ve uzunluk ile birbirinden ayrılan aslında aynı şeylerdir.”
BAYKAL’IN REFERANSI EBU HANİFİ
Bu sözlere Baykal’ın yanıtı ise, İslamiyet’e göre örtünmeyi İslam alimlerinden alıntılarla ayrıntılı açıklamak oldu. Baykal, “din bilgisiyle şaşırttı” dedirten şu sözleri söyledi:
‘İslamiyet’ten önce örtünme vardır. İlk dönemler hariç, insanlar, çırılçıplak ortada dolaşır vaziyette hiçbir zaman olmamışlardır. Medeniyetle birlikte örtünmüşlerdir. Kimse ‘örtünmeyin, çıplak dolaşın’ diye bir çağrı içinde değil. Elbette örtünülecek. Elbette medeni yaşamın icabı neyse, öyle olacak. İslamiyet’le birlikte Kuran-ı Kerim, daha önce var olan örtünme biçimlerine yönelik bazı anlayışları ortaya attı. O zamana kadar örtünme arkaya doğru yapılırken, İslamiyet, örtünün öne doğru kullanılması gereğini söylemiş. Kuran-ı Kerim, 2 ayrı suresinde, çeşitli ayetlerde, bunu ifade etmiş. Mesela daha önce Cahiliye döneminde cariyeler çıplak dolaşıyormuş. Onlardan, mümin kadınların ayrılması için Kuranı Kerim, telkinler, tavsiyeler yapmış... Namazda örtünme konusunda değişik görüşler var. Ebu Hanifi namazda kadınların saçının dörtte birinin görülebileceğini, Ebu Yusuf ise yarısına kadar görülebileceğini savunuyor. Bir kişinin, İslami yorumlardan en radikalini seçip, ‘Saçımın tek bir telinin dahi göstermeyi uygun görmüyorum’ demesine saygı duyarız. Ancak bunu Anayasa yorumu haline getirmek kabul edilemez. Tesettür İslamiyet’in kurucu unsuru mu? Hristiyanlık ve Musevilik’te de tesettür var. İslamiyet’in kurucu unsuru Kelime-i Şehadet’tir. Siyasetçi olarak belli dini gerçekleri hatırlatmak durumunda kalıyoruz. Boş konuşmuyorum, bir şeye dayanarak söylüyorum. Başbakan çıksın, Ebu Hanife ile tartışsın. Ebu Hanife söyleyeceğini söylemiş, Başbakan ne söylüyor? Ben Ebu Hanife’nin söylediklerini hatırlatıyorum.”
KANUNA FOTOĞRAF KONMASI BİLE DÜŞÜNÜLDÜ
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, düzenlemenin kamusal alana yayılacağı endişelerini gidermek için yaptığı açıklamada, “çene altı bağlama” formülünün iyi anlaşılması, üniversiteye başka tür bir türbanın girişinin önlenmesi amacıyla “Kanuna fotoğraf koymayı bile düşündüklerini” söyledi.
Bildiriler, karşılıklı suçlamalar sürerken, TBMM Genel Kurulu 518 milletvekilinin katılımıyla toplandı; dışarda “laiklik” gösterileri arasında, üniversitelerde türban serbestisini 102 ret, 1 çekincer, 2 boş ve 1 geçersiz oya karşı 411 oyla kabul etti. Anayasa’nın 10. maddesi “Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” şeklinde değişti, 42. maddesine de “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir” şeklinde yeni bir fıkra eklendi.
REKTÖRLER VE HUKUKÇULAR BÖLÜNDÜ
MHP anayasa değişikliğinin kabulü üzerine, sıranın anlaşma gereği Yüksek Öğretim Kanunu’nun ek 17. maddesinde yapılacak değişikliğe geldiğini duyurdu. MHP lideri Devlet Bahçeli, bu değişikliğe yanaşmayan AK Parti’yi “sözünde durmamakla” suçladı; “fazilet ve siyasi ahlak sınavı” olduğunu söyledi. Ancak AK Parti, hukukçuların da uyarısıyla YÖK Kanunu’nda değişikliği rafa kaldırdı; çenealtı bağlama, fiyonk mu, düğme mi tartışmasının yönetmelikle aydınlatılacağı duyuruldu.
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan da üniversitelere bir genelge gönderip, Anayasa değişikliği uyarınca, türbanlıların üniversitelere alınmasını istedi. Bu kez rektörler birbiri ardına bildiriler yayınlamaya; basında da her gün, hangi üniversitenin türbanlı aldığını, hangisinin almadığı haberleri yayınlanmaya başladı.
28 ŞUBAT’IN YILDÖNÜMÜNDE ‘BALANS’ UYARISI
Üniversitelerarası Kurul Başkanı, YÖK Kanunu değişmedikçe, üniversitelere türbanlıların giremeyeceğini savunarak, Erbakan iktidarı dönemindeki “postmodern darbe”nin yıldönümü olan 28 Şubat tarihinde, konuyu görüşmek üzere toplantı çağrısı yaptı. YÖK Başkanı, bunun ÜAK’nın görevi olmadığı uyarısı dikkate alınmayınca, toplantıya giderek uyarısını burada bir kez de sözlü olarak tekrarladı.
ÜAK Başkanı ise, toplantıdan sonra günün tarihine vurgu yapıp, “balans ayarı” ifadesi de kullanarak “Bu değişiklik sonucu din devletine dönüşme kaçınılmaz” şeklinde bir bildiri okudu. ÜAK Başkanı’nın TV kanallarında canlı yayınlanan açıklaması sürerken, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat basın toplantısı düzenledi; rektörlerin anayasaya uymayarak suç işlediğini belirtip savcıları göreve çağırdı. Karşılıklı suç duyuruları sonuçsuz kaldı.
“YOK HÜKMÜ” İDDİASIYLA İPTAL DAVASI
CHP ve DSP, Anayasa değişikliğine karşı Anayasa Mahkemesi’nde dava açmaya hazırlanırken, bu kez usul tartışması başladı. Cumhurbaşkanı’nın referandum yoluyla seçilmesi yönündeki Anayasa değişikliğinin iptali talebini reddeden Anayasa Mahkemesi; gerekçeli kararında “anayasa değişikliğini sadece şekil yönünden inceleyebileceğini”, “daha ileri bir tartışma için iptal nedenlerinden daha ağır bir hukuka aykırılık gerektiğini” belirtiyordu.
Bazı hukukçular, söz konusu düzenlemenin anayasanın laiklik ilkesine aykırı olduğunu savunarak, “Meclis’in yetkisini aşan bir değişikliğe imza atması durumunda Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu esas yönünden inceleyebileceği” yorumu yapıyor. Bu görüşe göre; Anayasa Mahkemesi “ağır bir hukuka aykırılık olup olmadığına” bakabilir, yani “yokluk denetimi” yapabilir, “yok hükmünde” sayabilir. Bu durumda türban yasağını kaldıran Anayasa değişikliği ortadan kalkmış olacak.
Karşı görüşteki hukukçulara göre ise, Anayasa Mahkemesi, Anayasa değişikliklerini sadece oylama ve görüşme şartlarına uyulup uyulmadığı konusunda “şeklen” denetleyebiliyor. Bunun dışında herhangi bir nedenle değişikliği “iptal etme” yetkisi bulunmuyor.
Anayasa Mahkemesi eleştiriler arasında, davayı incelemesi için raportöre verdi. Raportör raporunu hazırlarken, Yargıtay Başsavcısı, söz konusu düzenlemeyi önemli bir delil sayarak AK Parti’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi bu başvuruyu da kabul etti.
KAPATMA DAVASININ NEDENİ OLABİLİR Mİ?
Yüksek Mahkeme, yarın yapacağı toplantıda, türbanla ilgili anayasa değişikliğinin “iptali veya yok hükmünde kabul edilmesi ve yürürlüğünün durdurulması” istemini karara bağlayacak.
Türban düzenlemesi, AK Parti’ye kapatma davasının nedenleri arasında sayılıyor; bu nedenle sonucunun da kapatma davasını etkileyeceği belirtiliyor. Davanın reddedilmesinin, kapatma davasının nedenini de ortadan kaldıracağı konuşulurken, eski Başsavcı Sabih Kanadoğlu türban davasının sonucunun, kapatma davasına “ışık tutacağını” savunuyor. Ancak Kanadoğlu’na göre, bu ışık, tek taraflı olacak: “Türban düzenlemesi iptal edilirse, elbetteki diğeri için ışık tutabilir gösterge olabilir. Ama ret kararı halinde, ister şekil yönünden olsun, ister yorumlu ret olsun, hiçbir şekilde etkisi olmaz.”