Kadri Gürsel

Kadri Gürsel

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’un Kudüs’te maruz kaldığı kabul edilemez muamele bende tarifi güç, tuhaf ve istikrarsız duygular uyandırdı. Öfkeliden müstehziye dönen, ama orada da duramayıp hüzünlüye gark olan bir haletiruhiye içinde, ağırlığımı ne kadar başıma devşirmek istesem de muvaffak olamadım... Baktım ki baskı saati yaklaşıyor, kendimi sonunda duygularıma teslim ettim.
Bu şartlar altında ortaya çıkan yazı aşağıdaki gibidir ve bu yazıdan ötürü ileride meslek adamlığım adına pişman olmamayı tüm kalbimle diliyorum. Riskli yazım şöyledir:
Sayın Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol, Türk Dışişleri camiasının çok deneyimli ve mümtaz bir mensubudur. Dışişleri Bakanlığı’nın “Irak Özel Temsilcisi” sıfatıyla Bağdat’ta zor koşullarda görev yapmıştır. Türkiye’nin eski Şam ve Atina Büyükelçisi’dir.
Kibirden uzak, nazik ve her daim mütebessim bir insan... Sadece mesleki birikimiyle değil, insanı daha ilk karşılaşmada etkileyen kişiliğiyle de övülmeyi hak eden bir diplomattır Çelikkol...
Buraya kadar her şey doğrudur da... 11 Ocak günü Kudüs’te yaşanan yüz kızartıcı rezaletten sonra artık “Acaba Çelikkol, Van Minüts kriterlerine uygun, doğru bir seçim midir?” diye kendime soruyorum.
Dün akşam saatlerinde ise İsrail özür diledi. O özür gelmeseydi Çelikkol bugünkü ilk uçakla Türkiye’ye dönecekti.
Özür falan fark etmez; Çelikkol Türkiye’ye her durumda dönmelidir!
Ve yerine Türkiye’yi İsrail’de artık her kim temsil edecekse, bu kişi “Davosça” dilini iyi konuşan biri olmalıdır.
Hükümet ve diplomasi arasında uyum ancak böyle sağlanır.
Tabii Türk Dışişleri’nin üst seviyelerinde Van Minüts’ün “kodum mu oturturum” üslubuyla konuşabilecek birini bulmak zor olabilir. Neticede onlar iyi okullarda okumuş, üslup ve protokol terbiyesi almış, birkaç dili çok iyi derecede bilen, çok monşer insanlardır...
Bu insanların yerlerini AKP ekolünden, o tarafın kültür kodlarına hâkim, onların dilini konuşan, dünyayı onların gözleriyle gören dinamik unsurların alması için yıllarca beklenebilir mi?
Hayır! Van Minüts beklemez!
Benim önerim, İsrail’le ilişkilerin vakit kaybetmeksizin müsteşarlık, maslahatgüzarlık ne kelime, kâtiplik seviyesine indirilmesidir.
AKP kontenjanından henüz meslek memuru olmuş cevval, cihangir ve proaktif bir delikanlının, “kâtip” olarak Türkiye’yi orada temsil etmesine imkân verilmelidir ki, Siyonist düşmanın kurduğu tuzaklara düşülmesin!
Bu arkadaş komplocu bir siyasi kültürden gelmiş olacağı için, Türkiye’ye karşı kurulan Siyonist tuzakları anında sezebilecektir.
İsrail ne de olsa bir Ortadoğu ülkesidir. Ve Ortadoğu’da komplo boldur.
Mücahidimizin düşmanın dili İbraniceyi iyi bilmesi de şarttır.
Keşke Büyükelçi Çelikkol bu niteliklere sahip olsaydı... O zaman, henüz iki gün önce İsrail’e bir Van Minüts ayarı daha verilmiş iken ve yumuşak güç unsurlarımızın Mossad ajanlarına bebek kaçırma operasyonu yaptırdığı bir sırada, ayın 14’ündeki Dışişleri randevusunun 11’inde Knesset’e alınmasından işkillenirdi.
Hiç kuşkulanmadı, safiyane duygularla gitti ve alçak koltuğun, yumuşak ve rahat olduğu için kendisine bırakıldığını sandı. İbranice de bilmediği için, Van Minüts’ten yediği tokatların neticesinde çılgına dönmüş “şamar oğlanı”nın Türkiye’yi nasıl aşağıladığını anlamadı. Tuzağa düştü; Van Minüts’ü utandırdı.
Bu köşede 19 Ekim 2009’da “İsrail nasıl ‘AKP’nin şamar oğlanı’ oldu?” başlıklı ciddi bir yazı çıkmıştı... “Şamar oğlanı” sistemini o yazıda anlatmıştım.