Cadde Osmanlı’da köle ticareti

Osmanlı’da köle ticareti

13.08.2012 - 18:41 | Son Güncellenme:

Osmanlı’da esir ve köle tanımı arasında belirleyici bir ayrım yoktu. Esircilik yasal bir meslekti. İstanbul, bu ticaretin en önemli merkeziydi.

Osmanlı’da köle ticareti

Evliya Çelebi, başkentteki esirhanede sadece esirci sayısının 2 binden fazla olduğunu anlatıyor. Atlas Tarih dergisi, bu ay da okuyucularını kölelerin izinde zamanda yolculuğa çıkarıyor

Haberin Devamı

Osmanlı’da tanımlama olarak ‘esir’ ve ‘köle’ arasında ayrım bulunmaz, özgür olmayanlar her iki kavramla da anılırdı. Ülkede ‘esircilik’, yasal meslekti. Diğer mesleklerin üyeleri gibi, özel lonca halinde, her kentte örgütlenmişlerdi. İstanbul, bu ticaret açısından önemli merkezdi. 1500-1650 arasında kaçırılarak köleleştirilenlerin sayısının yılda
10 binin üzerinde olduğu hesaplanıyor.

Evliya Çelebi, İstanbul’daki Esirhane’de 400’den fazla kişinin çalıştığını belirtir. Bu bilgi, başkentte yoğun mesleki faaliyetin bulunduğunu kanıtlar. Diğer şehirlerde de benzer çalışma vardı. Esir erkekler, ya üretim alanlarında kullanılmak üzere satılır, yahut da fidye gelinceye kadar teknelerde kürekçi olarak kullanılırlardı.

Haberin Devamı

Kölelikten kadınefendiliğe geçiş
Savaş sonrası esir edilen ya da parayla satın alınan kadınlara, ‘cariye’ denirdi. Mal sahibi razı olursa, bedelini ödeyen ailesine iade edilebilirdi.

Çocuk yaşta kaçırılmış ya da esir alınmış olanlar, ev yaşamına uymaları için terbiye edilirdi. Esirciler bunları ‘esir pazarı’nda satarken, güzellik ve cazibelerinin fark edilmesi için çıplak sunmaktan kaçınmazlardı. Efendilerinin ‘yatağına giren’ bu odalıkların kaderi, erkek çocuk doğururlarsa parlak olurdu. Böylece nikaha geçebilirlerdi.
‘Haseki’ deyimi, cariyelerden padişahların gözüne girenler için kullanılır. Sultanın, haremdeki yüzlerce kızın hepsiyle ilgilendiği söylenemez. En fazla 6-7’sinin durumu diğerlerinden üstün olur, bunlar ‘kadın’ ya da ‘kadın efendi’liğe kadar yükselir, hatta haslar tayin edilirdi.

Köleliğin en katı uygulandığı bir Batı ülkesine karşılık, Osmanlı’daki ılımlı uygulamayı Batılı uzmanlar da fark ediyordu. Osmanlı ordusunu modernleştirmekle görevlendirilmiş Moltke, 1841 tarihli ‘Türkiye Mektupları’ kitabında bunu söyler. Osmanlı kölelerinin Avrupalı hizmetlilerinden iyi olduğunu, Osmanlı’da efendinin kölesini koruduğunu, hastalanırsa iyileştirdiğini, geçimine yardım ettiğini açıklar.

Kölelik kaldırılıyor
Ehud R. Toledano’nun ‘Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890’ kitabı, bu konuyu incelemiştir. Osmanlı’da büyük kentlerde esir pazarları vardı. İstanbul Esir Pazarı 1847’de kaldırıldı ama bu köle ticaretinin bittiği anlamına gelmiyordu. Loncalar el altından görevlerini sürdürdüler. Faaliyetler arka sokaklara kaydı, evlerdeki saklı ticarete dönüştü. Eylül 1854’te bunun engellenmesi kararı alındı.

1857 fermanıyla da köle ticareti yasaklandı, İngilizlere de Osmanlı gemilerini bu konuda kontrol hakkı tanındı.
Köleliği kaldırmış görünmesine karşılık Osmanlı’da 1893’te hâlâ köle alıcı-satıcı belgesine rastlanıyordu. Bu arada genellikle küçük yaştaki kızlar İstanbul’un büyük haremlerine mensup hanımlarca satın alınıyor, dikkatle yetiştiriliyor ve birkaç yıl sonra ya padişah haremine ya da üst yöneticilerin haremlerine satılıyordu. Dikkati çeken genellikle hizmetçi olarak kullanılan beyaz kadınların -ki çoğunluğu Çerkes’ti- Afrikalı zenci kadınlardan daha pahalı olmalarıydı.
Saray, 14 yaşın üzerinde, Türkçe bilmeyen ve Türk âdetleri edinmemiş sağlıklı ve güzel genç kızlar arıyordu.
20’nci yüzyıl başında kölelik karşıtı fikirler iyice yerleşmeye başladı. 1908’den itibaren de tamamen ortadan kalktı. Hele kadının tamamen hareme kapalı yaşamına, cariye mantığına tepki daha da arttı. Mehmet Akif’in dizeleri bunu iyi yansıtır:

“Kız kadın hepsi haremlerde bütün gün mahbus/Şu telâkkiye bakın, en kötü vahşet: Nâmus!”

Haberin Devamı

Hadımlar sadrazam olabiliyordu

Haberin Devamı

Hareme girmesine ve orada yaşamı düzenlemesina izin verilen erkek kısmı hadımlar, penisi çocukken kesilip cinsel ilişki yeteneğini kaybetmiş olanlardır. Osmanlı’da ‘hadım’ lakabı taşıdığı halde, altı kişinin sadrazamlık makamına getirilmiş olması bunun bir sorun taşımadığını kanıtlıyor: Hadım Ali Paşa (1503 ve 1506’da iki kere), Sinan Paşa (1516), Süleyman Paşa (1541), Mesih Paşa (1585), Hasan Paşa (1597), Mehmed Paşa (1622). Bunların her biri bazı eserler bıraktıkları gibi, Kanuni’nin vezirlerinden Hadım İbrahim Paşa da Silivrikapı’da cami yaptırmıştı. Hadımlar genellikle hediye olarak veriliyor, satışa çıkarılmıyordu. Pazarda satıldıklarında da fiyatları yüksek oluyordu. 1903 tarihli kayıtlarda, Osmanlı hanedanının sahip olduğu hadımların sayısı 194 olarak belirtilmiştir.

İlk esir pazarı Haseki’deydi


16 ve 17’nci yüzyıllar boyunca Orta Avrupa’dan ve Akdeniz’den İstanbul’a çok sayıda esir geldi. İstanbul’daki ilk esir pazarı Haseki’deydi. Esir ticareti 17’nci yüzyıl başlarından itibaren Tavukpazarı’ndaki Esir Hanı’nda yapılmaya başlandı. Bu dönemde büyük yangın da geçiren esir pazarı, 18’inci yüzyıl sonlarına kadar varlığını korudu. Evliya Çelebi, 17’nci yüzyılda İstanbul’daki esirci mevcudunun 2 bin kişi olduğunu belirtiyor.

Odalarda tutulan esirler, hanın ortasındaki meydanda açık arttırma usulü veya özel pazarlıkla satılırdı. Seyyahların gözlemlerine göre, fiyatlar 1790’larda 500-1000 kuruş arasında değişirdi. 1700’lerin sonunda İstanbul’a gelen Fransız seyyahı Olivier, saraya girmeleri için bizzat ana babaları tarafından satılan Gürcü ve Çerkes kızları olduğundan bahsediyor.

Haberin Devamı

Yazının tamamını Atlas Tarih dergisinin ağustos sayısında bulabilirsiniz.