Cadde"NASIL SEVMEM iSTANBUL'U?"

"NASIL SEVMEM iSTANBUL'U?"

16.11.2009 - 01:00 | Son Güncellenme:

Halil İnalcık, 'yaşayan en büyük Osmanlı tarihçisi' sayılıyor. "Ders kitapları baştan aşağı yanlış" diyor. Tarihi, mümkünse kendisinden öğrenmek lazım

NASIL SEVMEM iSTANBULU

Halk düğünlerine gider misiniz? diye sordu, aniden. Bakakaldım. "Hangi bölgeninki?" diyesim geldi, korktum. Otoriter bir tarzı var. "Gelinler üç kat etek giyerler, niye? Çünkü ata binecek. Yediği içtiği baldır, yoğurttur. Bilmek lazım. Tarih, kültürle bir bütündür" diye devam etti.
Yorulmadan, sıkılmadan, her soruma yanıt verdi, sormadıklarımı da "lazım olur" diye anlattı. Bazı hocalar için sınıflar değildir sınırlar. İstiyorsa, her mekan, her an derstir. Bu da bana özel bir dersti.
Hocaların hocası, tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık; 93 yaşında. Karşımda üç adet yaşam sürem var. "Bir süre Amerika'daydım biliyor musunuz?" diyor mesela, bu süre 20 yıla tekabül ediyor.
İngilizce ve Türkçe 30'a yakın kitabı ve 400'e yakın da makalesi var. Fransızca, Arapça, İngilizce ve Farsçayı çok iyi biliyor. Ezber bozan tespitleri oldu, kitapları sayısız dile çevrildi, sayısız ödül, akademik unvan kazandı. Değerini geç kavradık. Belki de hiç kavrayamadık. Ondan öğrenecek çok şeyimiz var.


İstanbul'u sever misiniz?
Nasıl sevmem İstanbul'u? Münir Nurettin'in "Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış'tan" sözlerini ne zaman dinlesem ağlarım. Orada geçti çünkü çocukluğum. Boğaziçi hiçbir yerde olmayan bir sistemdir. Her yanı su, her yanı ağaç, her 300 metrede başka bir dünya vardır.

Bazı kaynaklara göre 1916, bazılarına göre 1917 doğumlusunuz. Hangisi doğru?
Ben doğum tarihimi uydurdum. Bilmiyorum ki. Kafa kağıtlarımız yanmış. Alfred de Musset'in Le Mai (Mayıs) diye bir şiiri vardır, çok romantik bir tasvirdir. Beğendim, "26 Mayıs'ta doğdum" dedim. Annem ise "Sen doğduğun zaman İngilizler Haydarpaşa Garı'nı bombalıyorlardı" demişti. "Tarihçilerin Kutbu" kitabını yazarken Emine Çaykara araştırmış, bombalamanın 7 Eylül 1916 olduğunu buldu. Sanırım doğum tarihim bu.

Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Babam Kırım göçmenidir. İstanbul'da 'Osman Nuri' markasıyla bir kolonya fabrikası kurdu. Romanya'ya ihraç yapardı. Mısır Çarşısı'nda dükkanı vardı. O zaman Kasımpaşa'da otururduk, babam milliyetçi bir insan, bir gün Bomonti'de Rumlar ile tartışmış. Eve kaçıyor. Rumlar takip ediyor, kapıya dayanıyor. Babam da evdeki kolonyaları atıp, bomba gibi patlatmıştı.

İstanbul'dan Ankara'ya göç bu olaydan sonra mı?
Bu olaylardan sonra. Babam iflas da etti. Gazi Mektebi'nde okudum. Ulus Meydanı'ndaki heykelin açılış merasiminde (24 Kasım 1927) ilkokul 4. sınıftaydım mesela. Atatürk'ü de gördüm.

Haberin Devamı

"EDEBİYATÇI OLACAKTIM"

Bir de edebiyatçı yönünüz varmış.
Ben aslında şairim. Roman da yazdım. Bulgaristan'da Müslüman bir delikanlı Bulgar bir kıza aşık oluyor. Bitiremedim ama. Bu yönümü kimse bilmez. Mesela Ortaköy üzerine bir şiir yazdım.

Edebiyatçı olmayı istemez miydiniz?
Aslında kastım oydu. Ama Atatürk, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'ni kurdu, ben de sınavını kazandım ve tarihçi oldum.

93 yıla bir kere de, hızla bakın. Ne görüyorsunuz?
Bakın benim hayatım önemli değil. Benim yazmayı düşündüğüm, milletime vermek istediğim mesajlar mühim. Tarih üzerinde, doğru tarihi yazmak için sıhhatime dikkat etmeliyim. Benim hayatım bir vasıtadır. Onun için bu hayatı koruyorum, milletime karşı, tarihine karşı vazifelerim var.

Haberin Devamı

‘ŞU ÇILGIN TÜRKLER'İ OKURLAR, BENİ OKUMAZLAR

Böyle bir sorumluluğu hissetmeseniz yapacağınız ilk iş ne olurdu?
Yaşamak istesem ne yapardım? Beş katlı transatlantik ile bir ay Malezya'dan Amerika'ya gezerdim. Param da var. Otururum orada hayatımı yaşardım. Ama yok, zevk filan benim için yok artık.

Hayatınızda çalışmayı boş veren, sadece eğlence odaklı zamanlar olmadı mı?
Tabii oldu. 20 yıl Amerika'da yaşadım. Mesela rahmetli eşim ve kızımla Hollanda seyahat gemisiyle geze geze İstanbul'a geldik. Çok zevkli bir turist yolculuğuydu, her limanda durup, festivallere, eğlencelere katıldık.

İyi tarihçi kimdir? Ranke'nin söylediği gibi "Nasılsa öylece gösteren" midir?
İyi tarihçi, iyi imajinasyonu olandır. Vesikalar size tarihi tamamıyla vermez. Siz bir sahne yaratmalısınız. Tarihi önce aklınızda canlandıracaksınız. Ben tarihçiliği edebiyatla, hayal kuvvetimle birleştirdim. Kaynakların söylemediği tarihe, hayal gücümle gittim. Ama asla belgelerin söylediğini bozmadan. Eğer benim tarihçiliğim farklıysa, bundandır. Baudelaire, "Geçmişi canlandırma gücü için vesikalar yetmez" der. Benim yaptığım iş puzzle yapmaya benzer. Elinizde sikke, bir belge, berat, ferman vardır, ama bütün parçalar yoktur.

Yeni yazılan, çok satan tarih kitaplarını okuyor musunuz?
Onlar beni okusunlar.

"Şu Çılgın Türkleri" okudunuz mu?
Bakın tarih yazımının çeşitleri vardır. Biri milletin heyecanını ifade eden, diğeri tamamen hayale kapılmadan, objektif olanlardır. Bu kitap, hislere hitap ediyor. Yüz binler satıyor tabi, bir fonksiyonu var. Ama beni okumazlar.

Yeterince okunmadınız, geç tanındınız. Buna içerliyor musunuz?
Tabii ki içerliyorum. Bu memlekete böyle bir prestij kazandırıyorum. Gülünç değil mi? Aranızda 'Devlet-i Aliyye'yi okuyanınız var mı? Sizi sıkar, atarsınız. Ama ‘Şu Çılgın Türkler'i okursunuz. Siz biliyor musunuz, Oscar Ödülleri'ni veren Amerikan Akademisi dahil dört akademinin üyesiyim. Ama bizim medya "Aylin Hanım kocasından ayrıldı" diyor. İnalcık hiçbir yerde yok. Bu memlekette tanınmıyorum. Ama Japonya'dan, Amerika'ya tanınıyorum. Aylin Hanım'ı ise herkes tanıyor.

Sizin için bazı tarihçilere "İnalcık'a bir soru sorun" dedim.
Çok güzel. Ne sordular?

Mehmet Ali Kılıçbay öğrencinizmiş. "Hocam çok çalıştı. Bir hobisi olabildi mi, hiç maydanoz yetiştirdi mi mesela" dedi.
Maydanoz yok. Ama klasik müzik dinlerim. Mezzo, Mozart çok dinlerim.

İlber Ortaylı, "Popülariteniz arttı. Medyaya çıkıyorsunuz. Bu yola devam mı?" diyor. Ne demek istiyor?
Çok haklı. Popülaritem de sizlerden dolayı. İlber öğrencimdir, bir yerde de "İnalcık ne derse doğrudur" demişti.

İbrahim Sezgin, "İnalcık'ı İnalcık yapan nedir?" diye sordu.
Tarihçilik ile milliyetçiliği karıştırmadım. Objektif, vesikalara dayalı, sosyal tarihçilik yaptım.

KENDİME ÇOK DİKKAT EDERİM
"Her sabah kalkınca ateşimi ölçerim. 37 ise sorun yok. Mutlaka tansiyonumu ölçerim. Yiyeceklerime çok dikkat ederim. Çünkü en çok korktuğum şey kabızlık. Bu yaşta zor olur. Şimdi şeker başlangıcı tespit etti doktor. Baklavayı kestim. Ama bazen ucundan tadıyorum, dayanamıyorum. İstanbul'a gelirken kaymaklı ekmek kadayıfı yediler. Nasıl fena oldum. Sigara içtim yıllarca, bir toplantıda gırtlak kanseri olmuş bir adamı görünce etkilendim, bıraktım. Arap edebiyatı alanında doçent olan eşim de Amerika'da, günde iki paket sigara içtiği için vefat etti. 15 yıl önce baypas ameliyatı ile kalbe giden damarlar temizlendi, iki yıl önce de kalbimin nabzını ayarlamak için pil taktılar."