TBMM’deki bütçe görüşmelerini takip etmenizi salık veririm. Çünkü Meclis’teki bütçe görüşmeleri yalnız memleket bütçesiyle sınırlı değil. Aslında böyle de olması gerekiyor. Çünkü devletin bütçesi ekonominin doğrudan bir parçası gibi gözükür ama özünde bütçe politik bir kavramdır. Çünkü kaynakların tahsisi ve nereye yönlendirileceği politik olanı belirleyen en temel adımdır. Bütçe görüşmeleri, bu nedenle, yalnız bütçe üzerinde olmaz; buradan hareket ederek, politik bir tartışmanın da zeminini oluşturur.
Son günlerde ekonomide neredeyse 15 Temmuz’un devamcısı sayılabilecek bir “Kriz geliyor” kampanyası başlatıldı. Döviz kuru bu kampanyayı yürütenlerin temel çıkış noktası... Kriz çığırtkanlığını yapanlar, bütün bu süreçte TL’nin hızlı değer kaybını önümüze sürüyorlar. Bu durumun -hele dalgalı kur rejimi uygulanıyorsa- bir kriz göstergesi olmayacağını defalarca yazdık. Ama bir de şunu hatırlayalım:
Türkiye, tarihindeki en büyük ekonomik krizlerden biri olan 2001 krizine girerken TL, yaklaşık yüzde 22 değerli idi. (Ticaretle ağırlıklandırılmış kur ve TÜFE kullandığımızda Aralık 99’a göre Ocak 2001’de TL yüzde 17.9, 1999 ortalamasına göre ise yüzde 22 değerliydi.) Tabii buna bağlı olarak Türkiye, 2001 krizine sürdürülemez bir cari işlemler açığı ve banka-reel sektöründe yüksek açık pozisyonla girdi. Aslında bu göstergeler 2001 krizinin temel yapısal nedenlerinin de sonucuydu.
Acizlik...
Ama, “Artık ekonomik krizden başka çaremiz yok” cümlesi altında toplanmış bir sefil siyaset var karşımızda ve bu siyasetin bu gerçekleri görmek gibi niyeti yok. Geçen gün Meclis’te bütçe görüşmeleri konuşmalarını izlerken, HDP’nin düştüğü durumu bu bağlamda görmenizi isterdim. Esasında bu bütçe görüşmeleri HDP’nin terörden sonra siyasi söylemde de iplerinin nasıl “dışarıda” olduğunu gösterdi. HDP’nin sözcüleri bütçe görüşmelerinde, doların değerlenmesini kriz diye anlattılar ve doların tekrar 2.5 TL’ye geri dönmesi için (Niye 2.5? Ayrıca, bu rakamı hangi bilimsel çalışma sonucu elde ettiler acaba?) Türkiye’nin halkın canına okuyan neoliberal politikaları ödünsüz uygulamasını istediler ve bu kemer sıkma politikalarını ödünsüz uygulayan isimlere övgüler düzdüler.
Politik duruş...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çağrısıyla devam eden dolar bozdurma kampanyası Türkiye’de yeni bir dönemin başlangıcıdır. Türkiye, bu çıkışla bu tür operasyonlara boyun eğmeyeceğini gösterdiği gibi, dışarıya kaynak aktaran neoliberal politikaları da artık tam anlamıyla terk edeceğini göstermiştir. Dünyada yeni bir denge oluşuyor, bu yeni denge iktisatta da yeni teorileri ve ekonomi-politikalarını gündeme getirecek. Ama dalgalı kur rejimi uygulayan bir ülkede kur artıyor, kriz çıktı diye Meclis’te bütçe konuşması yapan, ipi dışarıda sözüm ona vekillerin iktisadın ne yenisinden ne de eskisinden haberinin olmadığını da öğrenmiş olduk. İşte doların TL fiyatı iki gündür geriye gidiyor ve burada Türkiye, diğer gelişmekte olan ülkelerden olumlu ayrıştı. Şimdi ne diyeceksiniz?
Madem bütçe diye başladık, yine buradan devam ederek, ekonomiye nasıl baktığımızı, bütçe perspektifiyle özetleyelim.
Hz. Yusuf bütçesi
Kapitalizm öncesi dönemlerde, tarım toplumlarında ekonominin krizleri ile doğa arasında güçlü bir ilişki vardı. Büyük kuraklıklar, kıtlık ve kriz dönemleri anlamına gelirdi. Ancak kıtlığın hemen arkası da göreli bir bolluk dönemi olurdu. Burada ideal ekonomi yönetimi Hz. Yusuf modelidir. Çok basit: Bolluk döneminde (yedi yıl olduğu söylenir) biriktirilen erzak, kıtlık (kuraklık) döneminde halka dağıtılır. Yalnız bu efsanede iki önemli ve derin ayrıntı var: Bolluk dönemini (kriz olmayan dönemi)planlamak ve burada gereksiz açık vermemek. Birinci ders budur; ama ikinci ders daha önemlidir: Bolluk dönemindeki tasarrufları, kıtlık döneminde, sahiplerine (yani halka) dağıtmak. Peki, bunu nasıl yaparız? Tabii ki HDP’li vekillerin çağrısını yaptıkları neoliberal kemer sıkma politikalarıyla bu mümkün olmaz.
Bu HDP’lilerin küresel efendileri, Hz. Yusuf’un modelinin yalnız birinci dersini, o da neo liberalizmin çaresiz bir kuralı olarak erken seksenlerden itibaren uyguladılar. Ama kriz olmayan dönemlerde ise halktan aldıklarını, bugünkü gibi kriz dönemlerinde, yeniden halka vermediler. Tam aksini yaptılar; silahlanma yoluyla savaşları kışkırttılar, kaynakları küçük bir azınlığın emrine verip, komprador bürokrasiyi güçlendirdiler. Mesela HDP’nin de desteklediği terör yapılarını halkların başına bela ettiler. Ülkelerin sermaye piyasalarını kumarhaneye dönüştürdüler. Gelişmekte olan ülkelerin kaynaklarını, değerlerini merkeze aktarıp, küresel yoksulluğu yukarıya çektiler.
Sonuçta durmadan büyüyen tekelci bir sermaye sınıfı oluştu. Şimdi bu sınıf, Türkiye gibi ülkelerde istikrasızlık için terörü destekliyor ve buralara ekonomik kriz ihraç etmeye çalışıyor. HDP’de bunun sözcüsü...
Kıssadan hisse: Bütçe politiktir. İşte tam da bundan dolayı, bütçeler halk için olacaksa, sürekli fazla vermek için yapılmaz; bütçede amaç, az açık vermek ya da fazla vermek değildir. Amaç, halktan aldığını halka vermektir. Hz. Yusuf gibi... Ama bütçe dışındaki ekonominin diğer alanlarına dönük yaklaşım da bu olmalıdır. Bu şekilde yola devam edeceğiz.