Güneri Cıvaoğlu

Güneri Cıvaoğlu

ngunericivaoglu@gmail.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

22 Şubat 1962 darbe kalkışımının başında Kara Harp Okulu Komutanı Albay Talat Aydemir vardı.
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü ona haber gönderdi.
“Sen ve emrindekiler silahlarınızı bırakıp teslim olun, Meclis’ten af kararı çıkartacağıma söz veriyorum.”
İsmet Paşa’nın tarihi ağırlığı “verdiği sözü tutabileceğinin” güvencesiydi.
Aydemir ve ihtilal için silahlandırıp sokağa çıkardığı Harp Okulu öğrencileri ve kendisine bağlı isyancı birlikler bu güvence üzerine teslim oldu.
İsmet Paşa olağanüstü toplanan Meclis’te kısa bir konuşma yaptı.
“Kan dökülmemesi için af sözü verdim. Sizlerin de bunun kararını almanızı rica ediyorum” mesajını verdi.
Aydemir ve arkadaşları affedildiler.
Üniformalarını çıkartarak sivil hayata geçtiler.
Artık...
Kimse onlardan yeni bir “darbe kalkışımı” beklemiyordu.
Ama...
Aradan 15 ay geçti ve Talat Aydemir ve bazı birlikler 21 Mayıs 1963’te yine darbe kalkışımını başlattılar.
Bu kez kan döküldü.
Akay Caddesi’yle, Atatürk Bulvarı köşesindeki Tarım Bakanlığı önündeydim, çiçeği burnunda “çırak gazeteci” olarak olayları yerinde izliyordum.
Tam siper yere yatmıştım, başımın 15-20 santim yukarısından mermiler geçiyordu vınlayarak.
Aydemir’in darbe kalkışımı demokrasiye sadık TSK tarafından bastırıldı.
Sonuç...
Albay Aydemir ve Binbaşı Fetih Gürcan yargılandılar, “idam” edildiler.
.............................
Gazetecilik yıllarımdaki bu tanıklığın benim için önemli bir deneyimdir.
Eğer “bir darbe kalkışımı dibinden kazınmazsa, bir kısa süre sonra yeniden başını uzatıyor.”
15 Temmuz darbe kalkışımı sonrasında 10 bine yakını güvenlik güçlerinden 60 bin dolaylarında diğer devlet kurumlarından “tasfiye” abartılı görünebilir.
Oysa...
Belki bu kadarı bile yeterli değil.
Bir süre sonra aynı cemaatin kalıntıları bir darbeye daha kalkışabilir.
Çok daha fazla kan dökülebilir.
O nedenle ciddi ve kesin tavırlı olmak gerekiyor.
...........................
Kalkışımın gövdesi kesilmiş olsa bile kökleri kalmışsa “ikinci darbe girişimi” ihtimali vardır.
Bunun dışarıdan destek bulma -onlar için- “şansı” şimdiden seziliyor.
ABD ve AB darbe girişimini gecikerek ve çok cılız, düşük profille -neredeyse- “göstermelik” kınadılar.
Dahası...
ABD’nin etkin yayın organları bazı AB medyası “olayı, Erdoğan’ın daha fazla otoriterleşmek için tiyatrosu” gibi yansıttı.
Ve...
İnanılır gibi değil ama ABD’nin “büyük boy” komutanları “Adamlar kafayı mı yedi?” sorusunu düşündürecek açıklamalar yapmaktalar.
Örneğin...
“Gözaltına alınan, tutuklanan askerlerle çok iyi anlaşıyorduk. Bundan sonrası için kaygılıyız” mealinde ipe sapa gelmez söylemler.
“Espri mi yapıyorlar?” dedirtecek gariplikler.
Öte yandan, “ciddiye alınması” da gerek.
Çünkü yeni kalkışımlara cesaret veriyor olabilir.
ABD’nin bu gibi “bozuk ayarları” elden geçirmesinde fayda var.
66 yıllık “stratejik ortaklık/dostluk” böyle kuşku verici sesler ve tavırlarla nasıl sağlıklı sürdürülebilir?
............................
Türkiye’nin kenetlenmesi, meydanlarda omuz omuza duruşu kararlılıkla devam ettirmesi sıraladığım “iç ve dış potansiyel negatif dinamiklere” karşı da caydırıcıdır.