14.06.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
İPEK YEZDANİ
Aziz Nesin, Ulvi Uraz, Ayhan Baran, Sabahattin Eyüboğlu, Sami Ayanoğlu, Halim Şefik, Cemal Süreya, Adnan Saygun, Oğuz Aral, Nuri İyem, Reşat Fuat Baraner... Bu isimlerin hemen hepsini tanıyorsunuz değil mi?
Peki ya Meral Çelen, Selçuk Uraz, Selçuk Baran, Magdelena Rufer, Şayeste Ayanoğlu, Saynur Güzelson, Elif Sorgun, Nilüfer Saygun, Tolga Tiğin, Nasip İyem ve Suat Derviş? Bu isimleri kaç kişi tanıyor veya hatırlıyor acaba?
Gazeteci-yazar Berat Günçıkan, “Gölgenin Kadınları” adlı kitabında ünlü sanatçılarla evlenmiş, yetenekli ve yaratıcı kişilikleri olan, ancak “Kendi yaratıcılıklarını âşık oldukları erkeklerin daha kolay ve rahat üretebilmeleri için bir daha kullanmamak üzere terk etmiş” bu kadınların peşine düştü.
Kendileri de birer sanatçı oldukları halde evlendikleri erkeklerin ‘gölgesinde kalmış’ bu kadınların, artık hayatta olmayan Suat Derviş dışında hepsiyle görüşen Günçıkan, âşık oldukları erkekler uğruna, kendilerini ortaya koyuş biçimlerinden vazgeçen ve ‘gölgede kalmayı yeğleyen’ bu kadınların hayatlarını, ‘asla bir yargılama içine girmeden’ irdeledi.
Röportajlar önce Cumhuriyet gazetesinde bir dizi olarak yayımlandı, diziye sığmayanlar Cumhuriyet Pazar Dergi’nin sayfaları arasında yer aldı. Günçıkan, “Gölgenin Kadınları”nın 1995 yılında ilk kez yayımlanıp tek baskı yaptıktan 13 yıl sonra Agora Kitaplığı’ndan tekrar yayımlanmasının sebebini, “Kadınların hâlâ erkeklerin ‘kadının gücü fedakarlığıdır’ sözüne inanmaları, kadının kendi varoluşunu gerçekleştirme yolunun hâlâ kapalı olması” olarak açıklıyor.
Fazıl Say örneği
Günçıkan, yakın tarihten buna örnek olarak da ünlü piyanist Fazıl Say’la evli kalan viyolonsel sanatçısı Gülyar Balcı’yı gösteriyor. Günçıkan, şöyle diyor: “Evliliği yüzünden akademik kariyerini durduran Balcı, boşanmasının birinci yılında, olağan sayılabilecek özleme duygusunu, ‘Parasız kalsa evine temizliğe giderdim’ sözleriyle dillendiriyordu.”
Günçıkan, kitabının amacını “Kadınlara, kendi varoluşlarını gerçekleştirememenin yarasını kapatacak bir aşkın, tutkunun henüz yaşanmadığını anlatabilmekti” diye açıklıyor.
Berat Günçıkan’ın kitabında, çok sevdiğimiz bir yazarın, şairin ya da müzisyenin hayatına ve ‘erkek olma allerine’ dair belki de hiç bilmediğimiz, duymadığımız detayları da öğreniyoruz. Ne gibi mi?
“Bir evde iki şair olmaz”
Aziz Nesin’in eşi Meral Çelen’le Marilyn Monroe’nun ölüm sebebi yüzünden ettikleri kavgayı, kısa süreli ayrılıklarla 20 yıl süren bu ilişkiden önce ilk şiiri 16 yaşındayken Mücadele gazetesinde yayımlanan Çelen’in şiir, öykü ve müziğe olan yeteneğini, Akbaba dergisinde çalışırken tanıştığı Aziz Nesin’le evlendikten sonra yazıyla arasına giren evliliğini öğreniyoruz. Çelen’in kendisi yazı yazmak yerine Aziz Nesin’in yazılarını daktilo ettiğini, yemeğini pişirdiğini, dikişini diktiğini, üretmenin yerine beşikte çocuk sallamayı koymak zorunda kaldığını görüyoruz.
Ya da kendisi de bir şair ve yazar olan Elif Sorgun’un, Cemal Süreya’yla evliliklerinin birinci yılında Süreya’nın “Bir evde iki şair olmaz” diyerek Sorgun’un şiir yazmasını nasıl engellediğini şaşkınlıkla okuyoruz.
Günçıkan’ın dediği gibi, tüm bunlara karşın bu kadınlar için eğer bir kızgınlıktan söz edilecekse, bu sadece gölgede kalmış ya da ‘gölgeye sığınmış’ kadınların kendilerine yönelik kızgınlığı... Yine de satır aralarında ‘pişmanlık’ sinsi bir şekilde kendini gösteriyor: Meral Çelen’in “Eğer Aziz’den başkasıyla evli olsaydım, yazarlığım bitmezdi” sözlerinde olduğu gibi...