Cemil Ertem

Cemil Ertem

dr.cemilertem@gmail.com

Tüm Yazıları

Geçen hafta derecelen-dirme kuruluşu Fitch’in Türkiye değerlendirmesini beklerken, diğer derecelendirme kuruluşu Standard & Poors (S&P) Türkiye’nin not görünümünü düşürdü. Sonra da beklenen Fitch’in not indirimi geldi.

Yaklaşık iki aydır TL’nin hızlı değer yitirmesi üzerinden Türkiye ekonomisiyle ilgili derin kriz analizi (!) yapanlar sanıyorum çok keyifli bir hafta sonu geçirdiler. Ancak pazartesi günü pek bekledikleri olmadı. Haftaya TL değerlenerek başladı. Borsa da buraya yükselişle eşlik etti.

Haberin Devamı

Her iki derecelendirme kuruluşunun not indirme gerekçelerinin çok çarpıcı olduğunu ama not indirimlerinin olumsuz etkisinin, marjinal bile denemeyecek kadar, olmamasının da çok öğretici olduğunu söylememiz gerekiyor.

Her iki derecelendirme kuruluşu da küresel piyasa çevrelerine merkez bankasını şikayet ediyor. Merkez Bankası’nın attığı adımların TL’nin değer kaybına cevap olamayacağını söylüyorlar. Bunlara bilmiyorum TCMB’sının 16 yıldır dalgalı kur rejimi uyguladığını ve buna bağlı olarak bir kur hedefinin olmaması gerektiğini söylemek yeterli olur mu? Ama zaten sorun bu tür teknik meseleler de değil.

Bunun böyle olmadığını Fitch zaten ilgili açıklamasında itiraf ediyor. Fitch’in baklayı ağzından çıkardığı yer; referandumdan evet çıkması halinde Türkiye’yi “kendine göre” riskli gördüğünü itiraf etmesi. Hukuk dilinde buna “samimi ikrar” denir.

Kontrol ve denge

Fitch’e göre kontrol ve dengeler yeni sistemde zayıflarmış. Yani açıkça şu deniyor: “Referandumdan evet çıkarsa bizim de karşımıza kontrol edemediğimiz ve dengelerin bizim aleyhimize bozulduğu bir Türkiye çıkar.” Bu samimi ikrarın üzerinde durmamız gerekiyor. (Burada -Fitch açıklaması- kontrol-denge mekanizması hukuki, idari ve siyasi olarak ele alınmış olabilir ama biz kontrol-denge meselesinin ekonomi-politiği üzerinde duracağız.)

Dengelerin bozulması ilginç bir tespit. Hangi dengeler bozulacak?

Türkiye ekonomisinin şimdiye kadar olduğundan farklı bir yola girmesi, Türkiye’de mali piyasaların küresel rekabette öncü olan yeni sektörleri destekleyecek bir şekilde güçlenerek derinleşmesi, reel sektörün finansmanının yalnız geleneksel banka sistemi üzerinden değil de sermaye piyasaları üzerinden de olmaya başlaması dengeleri bozabilir mesela...

Haberin Devamı

Katılım bankacılığının ve girişim sermayesi şirketlerinin, geleneksel banka sermayesi yerine ikame olmaya başladığı yeni bir sistem yalnız mali yapıyı değil, sanayi yapısını da temelden değiştirecek, buradaki sermaye dengelerini orta ve uzun vadede kökten değiştirecek bir adımdır mesela...

Şu an ekonomide olan bitenlerle siyasette olan bitinler arasında birebir-doğrudan bir ilişki vardır. Fitch’in geçen hafta gelen değerlendirmesi artık herkese bu gerçeği anlatmalıdır.

Vesayet...

Türkiye’de siyaset de ekonomi de artık eskisi gibi olmayacak ve eskisi gibi yönetilme-yecektir. Ekonomide yakın zamana kadar IMF’nin vesayeti vardı. IMF’nin memurları bütün bütçe dönemlerinde Meclis’ten ve ilgili bakanlıktan daha yetkili elemanlar olarak Türkiye’ye gelir ve nereye ne kadar kaynak aktarılacağı konusunda ilgili bakanlıkta “paralel” çalışma yaparlardı. Sonra Meclis’te IMF memurlarının “çalıştığı” bu bütçeyi onaylardı.

Haberin Devamı

Bütçe görüşmeleri sırasında iktidar partisi ile muhalefet arasında “yalandan” bir iki siyasi atışma olurdu, biz de Meclis bütçe görüşüyor sanırdık. Sonra IMF’yi yolladık ama IMF’nin ideolojisi, anlayışı zaten bütün bürokrasiye hakim iktisat doğruları olarak egemen olmuştu. Merkez Bankası, elindeki tek silahın faiz olduğunu sanıyordu, Maliye Bakanlığı, Hazine gibi kurumlar IMF’nin kendilerine emanet ettiği “dengeleri” bozmamak için, kendilerini çoktan siyaset üstü ilan etmişlerdi.

Egemenlik...

Esasında IMF’nin temsil ettiği hikâye, 1973 yılında çözülmeye başlayan, 2008 krizi ile de tamamen çöken Bretton-Woods para sistemiydi. Zaten IMF, bir Bretton-Woods kurumu olarak, bu tarihten sonra, hiçbir gelişmekte olan ülkenin başına eskisi gibi çöreklenemedi. Ama bunun yerini, her türlü manipülasyonu yapmaya hazır ve esasında bir sermaye manipülasyonu (yönlendirmesi) kurumu olarak inşa edilen derecelendirme kuruluşları aldı. Şimdi bu derecelendirme kuruluşlarının açıkça sübjektif yönlendirme yaptığı da ortaya çıkıyor ve bu kuruluşların itibarları, uzunca bir süredir tartışılıyor.

Birçok ülke bu kuruluşlara karşı dava açmış durumda... Ama işin özü bu kuruluşlardan ziyade bunların arkasındaki sermaye gücünün tartışılmaya açılması ve bu sermaye gücünün, Fitch’in itiraf ettiği gibi, hangi dengelerin bozulmasından rahatsız olduğunun tespit edilmesidir.

Avrupa’da, Ortadoğu’da ve Ön Asya’da artık 19. ve 20. yüzyılın dengelerinin bozulduğu, buralarda yeni denklemlerin oluştuğu ortada. Petro-dolar sermayesinin kaynağı Körfez Bölgesi, Akdeniz kaynakları şimdi Türkiye merkezli olarak yeniden değerlenecek.

Bu yeniden değerlenme süreci, aynı zamanda, bir pazar ve enerji-doğal kaynaklar paylaşımıdır. Türkiye, burada artık çok önemli bir aktör ve belirleyici güçtür. Referanduma bağlı sistem değişikliği, Türkiye’nin bu gücünü, ekonomik ve siyasi olarak kurumlaştıracak ve sözü edilen-Türkiye aleyhine olan- eski dengeleri tasfiye edecek bir adımdır.

İşte bunun için, referandumda evet demek, aynı zamanda, 1945’ten beri süregelen bu ekonomik vesayet düzenine dur demek ve ekonomik egemenliği ele geçirmek demektir.