ŞEFFAF ODA’nın bu sezon ilk program konuğu “küresel sanatçımız” Karsu...
Dünya metropollerinde yoğun konser trafiği arasında 1 günlüğüne sadece bu program
için İstanbul’a geldi.
Neden Karsu?
Ve neden 1 günlüğüne bile olsa İstanbul’a geliş?
Onu ve ailesini konuk eden Le Meridien Otel’in salonunda işte bu neden konuşuldu.
Programın konsepti oluşturuldu. Karsu’nun gözlerini buğulandıran nedeni anlatayım:
...................
Karsu’ya Avrupa’nın en saygınlarından biri olan müzik ödüllerinden biri olan Edison ödülü verildi.
Ardından büyük ve anlam derinliği olan küresel bir konser etkinliği düzenlendi.
Ülkesinde terör yaşanmakta olan her ülkeden sanatçılar o gece için bir araya geldi.
Tek tek sahneye çıkıp performans sundular. En son sahne alan yani finali yapan ise Karsu oldu.
Müziği ve sözleri kendine ait “Ellerimizi Kaldıralım” adlı şarkısını piyanoda çaldı ve söyledi.
İnsanlığa “Ellerimizi kaldırarak teröre, şiddete karşı dur diyelim” seslenişiyle “barış çağrısı”ydı bu.
Binler, on binler Karsu’yla birlikte el kaldırıyor artık.
Çünkü başka konserlerinde de
sesi ve piyanosuyla bu çağrıyı tekrarlıyor, vurguluyor.
....................
Türkiye 15 Temmuz’da çok zorlu hatta kanlı bir terör örgütü darbe sınavını insanlarının direnişiyle bastırdı.
15 Temmuz yazıldı, çizildi, tartışıldı hatta mekânlara, yapılara ad olarak kondu.
Ama özgün müziğinden yoksun.
İşte Karsu’nun “Ellerimizi Kaldıralım” diye dünyada da yankılanan bu müziğini sunmak istedik.
...................
Bugün izleyeceğiniz Şeffaf Oda’da Karsu, programa bu “barış” şarkısıyla başlıyor.
Ardından şöyle diyor: “Ben bu şarkıyı barış için yaptım. Tüm konserlerimde binlerce kişi ellerini kaldırıyor. Türk halkı 15 Temmuz’da ellerini kaldırdı ve darbeye dur dedi. Türk halkı ayağa kalktı. Bütün dünyada bunu anlatacağım.”
Bu şarkı Türkiye’nin “15 Temmuz ruhuyla “ güzel örtüşüyor.
..................
Müziğinin yanı sıra Karsu’nun kocaman ve sımsıcak yüreği için de birkaç satır.
“Dünya beni sanatçı yaptı. Ben de dünyaya bir şeyler yapmalıyım” duyarlılığına örnekler sunuyorum.
Hollanda’da olduğu her akşam Amsterdam tren garına diyor, bir grup arkadaşıyla gara sığınmış Iraklı, Suriyeli, Afrikalı, Afgan mültecilere sıcak yiyecek ve ve giyecek dağıtıyor.
Saçları dökülmüş lösemili bir kız çocuğuna Karsu kendi saçlarını kestirip vermiş.
Selanik’te Atatürk evinin bahçesindeki nar ağacından çiçekler toplamış.
“Atatürk bu ağacın altında mutlaka oynamıştır, bu nar çiçekleri çok değerli” deyip onlardan kolye yapmış.
Sakat ve hasta olanlara bir müzisyen gurubunun içinde evlerine giderek küçük konserler veriyor, onları mutlu etmeye çalıyor.
Bir fikir vermek için bu kadarıyla yetiniyorum.
Kısacası...
Karsu sanatçı olarak küresel başarısının yanı sıra insani değerleriyle de çocuklar ve gençler için bir rol model...
.................
Şeffaf Oda bundan 12 yıl önce Kanal D’de doğdu...
1 yıl FOX ve 3 yıl TV8’den sonra 13. yılımızda CNN Türk’teyiz.
Şeffaf Oda’nın “yuvaya dönüşü...”
Hayırlı olsun.
TAMER, TAMER’E KARŞI
KİŞİLİK yolculuğunda “en ciddi iş, en ciddi şey kendinle de dalga geçebilmektir.”
O zaman yaşamı ciddiye almış olabilirsin.
Kendinin dünyanın merkezi olmadığını, geçmişin tüm zamanları ve geleceğin uzayları içinde sadece bir nokta olduğunun bilincine varmak bilgeliktir.
Ama o noktanın da hakkını vererek yaşamak gerek.
................
Soho House’un sinema salonu İstanbul’un bana göre en iyisi.
Koltuğa gömüldüm, ayaklarımı pufa uzattım ve “Pamuk Prens” filmi özel gösterimini yukarıdaki “yaşam merceğimden” izledim.
Tamer Karadağlı bu filmin başrolünü kabul ederek bence bilgelik göstermiş.
Öyle ya...
Filmde “Tamer Karadağlı, Tamer Karadağlı’yı tiye alıyor.”
...............
Filmin tadını kaçırmadan
kısaca açayım...
Tamer Karadağlı seyircisinden, sinema ve dizi gezegeni insanlarına kadar herkes tarafından etiketlenmiş.
“Tamer mi?
O ancak taş fırın erkeği Haluk’u oynar.”
Yapımcı, yönetmen ve senarist Birol Güven ona bir başka rol oynatmayı kafasına koyar. Elindeki senaryo bir liseliler çetesinin reisi “Kara Prens” üzerine kurulmuşken orta yaşlardaki, saçlarına kır düşmüş Tamer Karadağlı bu rolü oynayabilir mi?
Yapımcı ve yönetmenin “ikna gücü” devreye girerse evet. Ve de “Kara Prens” adı “Pamuk Prens”e dönüşürse...
...............
Filmde çok
iyi bir damar yakalanmış.
Sinema, TV kanalları, reyting avcılıkları, sanatçılarla düğüm düğüm ilişkiler, bölüm başına paranın hangi değerleri satışa getirmekte olduğu...
Tamer Karadağlı iyi oynuyor.
Birol Güven’le sinema iyi bir oyuncu kazanmış.
Filmi hiç sıkılmadan ve bol bol gülerek izledik.
Keşke Birol Güven yakaladığı bu damardan daha fazla kesitler koyabilseydi.
Türkiye izleyicisini o damarın galerilerinde dolaştıracak başka filmlere
ve dizilere de ihtiyaç var.